Doğum sancılarını atlatmış, kitabını bitirmiş bir yazar önce yayıncısıyla uğraşır. Bu safhayı atlatınca çocuğu gibi gördüğü kitabını soğuk ellere teslim eder; işinin ehli tanıtım uzmanlarına. Tam yazarın çocuğu emeklemeye başlamıştır ki bir yerlerden bir psikopat çıkar ve ortalık karışır diye anlatıyor Robert Crum bir kitabın yayım sürecini. Haksız da sayılmaz hani. Günler, aylar hatta yıllar verilerek yazılan bir kitap, bir kere onu yazanın elinden çıktıktan sonra başına gelmedik iş kalmıyor. Coğrafya değişse de durum değişmiyor. Dünyanın neresine giderseniz gidin ne kadar tecrübeli ve profesyonel, ne kadar ‘usta’ olursa olsun hiçbir yazar kitabı hakkında çıkan olumsuz eleştirilere kayıtsız kalamıyor. Haklı nedenleri olsa da, her durumda olumsuz eleştiri yazarı yaralıyor. Anglosakson edebiyat tarihin en olumsuz, en ‘acımasız’ eleştirilerinden bazılarını derlemiş Robert Crum yazısında. Bunlar arasında en çarpıcı olanı Thomas Hardy’nin Tess of the d’Urbervilles’inin başına gelenler ve yazarın verdiği tepki. | "İnsanın aptal olması lazım..."Thomas Hardy |
1891 yılında yeni yayımlanan Tess of the d’Urbervilles adlı romanı için çıkan olumsuz eleştirileri okuduktan sonra Thomas Hardy, eşi Florence’a “Eğer bu tür şeyler devam ederse ben artık roman yazmam. Bir insanın ayağa kalkıp bile bile kendisine ateş edilmesini beklemesi için aptal olması gerek” demiş. Hardy’nin romanı bir edebiyat klasiği bugün. Batı edebiyatının okunmazsa olmaz bir eseri.
"İngilizce’ye karşı işlenmiş bir suç"
Bir başka klasik, F. Scott Fitzgerald’ın Muhteşem Gatsby’si de zamanında acımasız eleştirmenlerden nasibini almış. Kitap yayımlandığı yıl, The New York Herald Tribune’da çıkan bir yazıda Muhteşem Gatsby, ‘sadece mevsimlik bir kitap’ diye adlandırılmış. The Springfield Republican ise kitap için son derece yüzeysel demiş. The Saturday Review’da bunun absürd bir öykü olduğu, Bay F. Scott Fitzgerald’ın iyice bir silkelenmesi gerektiği yazıyormuş.
Fitzgerald'ın (üstte) Muhteşem Gatsby'si eleştirmenlerce "plaj romanı" sayıldı | Ama Anglosakson edebiyat tarihinin en yaralı yazarı Mark Twain’miş. Twain’in The Deer Slayer’ı için Fenimore Cooper’s Literary Offenses’ta (Fennimore Cooper’ın Edebi Hakaretleri) çıkan yazıda, “Bu tamamıyla bir edebi sayıklama, saçmalık. Ne başı ne sonu belli. Bir yenilik, yeniliği bırakın bir düzeni bile yok. Mizah anlayışı hastalıklı. Diyaloglar, aman yarabbi anlatılamaz! Aşk sahneleri tiksindirici. Diline gelince, İngilizce’ye karşı işlenmiş bir suç” deniyormuş. Mark Twain buna cevap vermiş mi bilinmez ama, bazı yazarlar Hardy’nin dediği gibi ayağa kalkıp bile bile kendilerine yöneltilen acımasız oklara karşı hedef olmayı seçiyor. Yazıyı kaleme alana, edebiyat dergilerine, sanat sayfalarına yazıp, kendilerini, kitaplarını anlatmaya çalışıyor. Eleştirilere cevap veriyor. Olumsuz eleştirilere sanatçılar tarafından verilmiş cevaplar arasında biri var ki tarihe geçmiş. |
Bazı yazarlar ise - ki Crum’a göre akıllıca davranan yazarlar bu gruba dahil - kitabı yayımlanacağı sıralarda yurtdışına çıkıyor, çıkan eleştirileri okumamayı seçiyor. Medyayla ilişkilerini kesiyor, röportaj vermiyor.
Bazıları da J. D. Salinger gibi küsüyor. Yazdıklarını kendine saklıyor, yayımlatmıyor. Yani bu sefer olan okuyucuya oluyor. Yazarların kişisel tercihleri. Ama her durumda yazarlar yazmaya, eleştirmenler de eleştirmeye devam ediyor.
Robert Crum yazısının finalinde ‘yaralanan’ yazarlara, usta yazar Somerset Maugham’ın bir sözünü hatırlatıyor: “Evlat, kitabın hakkında çıkan eleştirileri okuma, tart onları.” Bizim yazarlarımıza, ‘yaralı’ yazarlarımıza duyurulur.